Bize Ulaşın

Gecikme Faizini Aşan Zararın Meydana Gelmesi Halinde Oluşan Hukuki Durum(AŞKIN ZARAR)

  1. Ana Sayfa
  2. Yayınlarımız
  3. Gecikme Faizini Aşan Zararın Meydana Gelmesi Halinde Oluşan Hukuki Durum(AŞKIN ZARAR)
Gecikme Faizini Aşan Zararın Meydana Gelmesi Halinde Oluşan Hukuki Durum(AŞKIN ZARAR)

  

            Ülkemizin içinde bulunduğu ekonomik kriz hali dikkate alındığında Türk Lirası cinsinden borçlara temerrüt faizi işletilmesi, alacaklının geç ifadan kaynaklı zararlarını tam olarak karşılamamakta, bu ise borçlu lehine alacaklı aleyhine bir durum oluşturmaktadır. Şimdiki günlerde ise bu husus daha bariz bir şekilde kendisini göstermektedir. Hatta kötü niyetli borçlular, ülke parasının oldukça hızlı değer kaybetmesi nedeniyle temerrüt faizi ve yargılama gideri ödeme pahasına ifadan kaçınmaktadır.

            Temerrüt faizi, para borcunu ifa zamanı geçtiği halde ifa etmeyerek temerrüde düşen borçlunun, alacaklıya ödediği götürü bir tazminattır. Temerrüt faizi, temerrüt anından itibaren işler. Temerrüde düşen borçlu, taraflar kararlaştırmamış olsa bile temerrüt faizi ödemekle yükümlüdür. Ancak alacaklılar temerrüt faizi ile karşılanmayan zararlarını, Türk Borçlar Kanununun (TBK) 122. maddesinde “Alacaklı, temerrüt faizini aşan bir zarara uğramış olursa, borçlu kendisinin hiçbir kusuru bulunmadığını ispat etmedikçe, bu zararı da gidermekle yükümlüdür.” şeklindeki hükmünü kullanarak tazmin edebilecektir.

Alacaklının zararı her zaman temerrüt faizi ile karşılanmayabilir ve alacaklı, temerrüt faizini aşar şekilde zarara uğramış olabilir. Munzam zarar, borçlu temerrüde düşmemiş ve borcunu ödemiş olsaydı, alacaklının mal varlığının kazanacağı durum ile temerrüt sonucunda ortaya çıkan durum arasındaki farktır. Munzam zarardan sorumluluk, borçlunun temerrüde düşmekteki kusuruna dayanan bir sorumluluktur. Kural olarak munzam zarar alacaklısı, öncelikle temerrüde uğrayan asıl alacağının varlığını, bu alacağın geç veya hiç ifa edilmemesinden dolayı temerrüt faizi ile karşılanmayan zararını, zarar ile borçlunun temerrüdü arasındaki uygun illiyet bağını[1] ispat etmekle yükümlüdür. Davacı, borçlunun temerrüde düşmekte kusurlu olduğunu ispatla yükümlü değildir.

Borçlu ancak, temerrüde düşmekte kusuru olmadığını kanıtlayarak munzam zarar sorumluluğundan kurtulabilir. Kaynağı ne olursa olsun, temerrüt faizi yürütülebilir nitelikte olmak koşuluyla bütün para borçlarında munzam zarar gündeme gelebilir.

Borcun dayanağının haksız fiil, sözleşme yahut sebepsiz zenginleşme olması önemli değildir. Munzam zararın hukuki sebebi, asıl alacağın temerrüde uğraması ile oluşan hukuka aykırılıktır. O nedenle, borçlunun munzam zararı tazmin yükümlülüğü, asıl borç ve temerrüt faizi yükümlülüğünden tamamen farklı, temerrüt ile oluşmaya başlayan asıl borcun ifasına kadar zaman içinde artarak devam eden, asıl borçtan tamamen bağımsız yeni bir borçtur.

 Hukuki niteliği ve karakteri itibarıyla, asıl alacak ve faizleri yönünden icra takibinde bulunulması veya dava açılmasıyla sona ermeyeceği gibi, icra takibi veya dava açılması sırasında asıl alacak ve temerrüt faizi yanında talep edilmemiş olması halinde dahi takip veya davanın konusuna dâhil bir borç olarak kabul edilemez. Bu nedenle asıl alacağın faizi ile birlikte tahsiline yönelik icra takibinde veya davada munzam zarar hakkının saklı tutulduğunu gösteren bir ihtirazî kayıt dermeyanına da gerek bulunmamaktadır. Ayrı bir dava ile on yıllık zamanaşımı süresi içerisinde her zaman istenmesi mümkündür[2].

Aşkın zararın meydana geldiğini ispat külfeti hangi taraftadır?

Anayasa Mahkemesi'nin bireysel başvuru sonucunda vermiş olduğu, 21.12.2017 gün ve 2014/2267 sayılı başvuru no’lu kararına göre enflasyon ve buna bağlı olarak döviz kurları, mevduat faizleri, devlet tahvilleri ve diğer yatırım araçlarının faiz oranları ile birlikte getirilerinin temerrüt faizden fazla olması halinde munzam zararın varlığının karine olarak kabul edilmesi gerektiği benimsenmiştir. Böyle bir zararın oluşmadığını davalı borçlu ispatlamak zorundadır[3].

            Aşkın zarar miktarı nasıl tespit edilecektir?

            Temerrüt tarihleri ile tahsil tarihlerindeki enflasyon verilerini gösterir TEFE, TÜFE-ÜFE oranları, bankalardan mevduat faiz oranları, döviz kurları devlet tahvil faiz oranları, işçi ücretleri ve diğer yatırım araçları ile ilgili bilgiler resmi kurumlardan sorulup tespit edildikten sonra tahsiline karar verilen alacakların temerrüt tarihleri itibariyle bu yatırım araçlarından oluşacak sepete yatırılması halinde tahsil tarihlerinde ulaşabileceği miktar ile bulunacak bu miktardan davalarda kabul edilen alacakların temerrüt faizi ile birlikte tahsil edildiği miktarın düşülmesi suretiyle bulunabilecektir[4].     

 

[1] İlliyet bağı, hukuki sonuç ile sonucu ortaya çıkaran olguların arasındaki bağıdır.

[2] Yargıtay 3. Hukuk Dairesi Esas No: 2020/10700 Karar No: 2021/10183.

[3] Anayasa Mahkemesinin 21/12/2017 Tarihli ve 2014/2267 Sayılı Kararı (Bireysel Başvuru): “Sonuç olarak başvurucunun mülkiyet hakkı kapsamındaki alacağının enflasyon karşısında önemli ölçüde değer kaybına uğratılarak ödendiği anlaşıldığından başvurucuya şahsi olarak aşırı ve olağan dışı bir külfet yüklendiği kanaatine varılmıştır. Bu tespite rağmen derece mahkemelerinin başvurucunun zarara uğradığını ayrıca ispatlaması gerektiği yönündeki katı yorumu nedeniyle somut olay bakımından kamunun yararı ile başvurucunun mülkiyet hakkının korunması arasında kurulması gereken adil dengenin başvurucu aleyhine bozulduğu değerlendirilmiştir.”

[4] Yargıtay 15. Hukuk Dairesi Esas No: 2018/3499 Karar No: 2018/4739.