Bize Ulaşın

Hasta ile Hekim Arasındaki Hukuki İlişkinin Mahiyeti

  1. Ana Sayfa
  2. Yayınlarımız
  3. Hasta ile Hekim Arasındaki Hukuki İlişkinin Mahiyeti
Hasta ile Hekim Arasındaki Hukuki İlişkinin Mahiyeti

HEKİM ile HASTA ARASINDAKİ İLİŞKİNİN HUKUKİ MAHİYETİ

Hasta ve Hekim Kavramı
Hasta, Hasta Hakları Yönetmeliğinde sağlık hizmetlerinden faydalanmaya ihtiyacı olan kişiler olarak tanımlanmıştır. Hastalar bakımından sağlık hizmetlerinden faydalanma ihtiyacı fiziksel, psikolojik ve sosyal yönden olabilir. Hekim ise mevzuatın kendisine tıbbi müdahale yapabilme yetkisi verdiği tıp fakültesi mezunu kişilerdir.

Hekim ile Hasta Arasındaki İlişkinin Kaynağı
Hekim ile hasta arasındaki ilişkinin kaynağı belirlenirken hekimin bağımsız çalışıp çalışmadığı, devlet hastanesinde ya da özel hastaneler ile üniversite hastanelerinde çalışıp çalışmadığı önem arz etmektedir. Bu bağlamda hasta ile özel hastanede çalışan hekim veya bağımsız çalışan hekim arasındaki ilişki özel hukuk ilişkisi iken devlet hastanesindeki hekim ile hasta arasındaki ilişki kamu hukuku ilişkisidir. Hekim ile hasta arasındaki hukuki ilişkinin mahiyetinin belirlenmesi, tarafların hak ve borçlarının tespiti, hekimin sorumluluğunun kaynağı, olası bir uyuşmazlıkta ispat külfetinin belirlenmesi bakımından özellik arz eder. Hekim ile hasta arasındaki ilişki çoğu zaman sözleşmeye dayalı olarak meydana gelmekle birlikte, haksız fiil ilişkisi, culpa in contrehendo ilişkisi veya vekaletsiz iş görme ilişkisi şeklinde sözleşme dışı hallerde de meydana gelmektedir.
Sözleşme İlişkisi

Genellikle hekim ile hasta arasında açık veya zımni olarak kurulmuş bir sözleşme bulunmaktadır. Hekim ile hasta arasında temelde güven ilişkisine dayanan bu sözleşme ile hekim teşhis ve tedavi etme, hasta veya temsilcisi ise bir bedel ödeme yükümlülüğü altına girmektedir. Bu sözleşmenin tarafları, hekim ile hastadır. Hekimin bu sözleşme ile üstlendiği edim, hastalığın teşhisini koymak ve hastalığı tedavi etmektir. Sözleşme ile kararlaştırılmış bir ücret bulunabileceği gibi böyle bir ücret kararlaştırılmamış olsa bile ücretin belirlenebilir nitelikte olması gerekmektedir. Ayrıca bu sözleşme herhangi bir şekil şartına tabi olmayıp, rızai bir sözleşmedir.
Doktrinde ve uygulamada bu sözleşmenin hukuki niteliğinin, vekalet sözleşmesi, hizmet sözleşmesi, eser sözleşmesi, kendine özgü sözleşme olduğu yönünde görüşler bulunmaktadır.

a.1.Vekalet Sözleşmesi Görüşü

Vekalet sözleşmesi, vekilin, müvekkili için bir işin görmesi veya bir işi yapması yükümlüğü altına girdiği, müvekkilin ise vekile kararlaştırılmış ücreti veya teamül gereği ödemesi gereken ücreti ödemeyi yüklendiği iş görme sözleşmesidir (TBK md. 502). Vekalet sözleşmesi rızai bir sözleşme olup, ücret alınması teamülse veya kararlaştırılmış ise tam iki tarafa borç yükleyen sözleşme, ücret kararlaştırılmamış ve ücret alınması teamülün bir gereği değilse eksik iki tarafa borç yükleyen sözleşmedir. Türk doktrin ve uygulamasında hakim görüş, hasta ile hekim arasındaki sözleşmenin vekalet sözleşmesi niteliğinde olduğudur. Hekim bu sözleşme ile hastanın hastalığını teşhis ve tedavi etme yükümlüğü altına girmektedir. Ancak hekim, teşhis ve tedavisini hastanın menfaatine uygun olarak zamana bağlı olmaksızın ve kesin bir sonuç taahhüdü altına girmeden gerçekleştirmektedir. Hekimler sahip oldukları diploma ve yasal izinler çerçevesinde resmi sıfatla hizmet vermektedirler. Bu kapsamda hekimlerce teknik ve profesyonel hizmet verildiğinden sözleşmede ücret kararlaştırılmamış olsa da teamül gereği ücrete hak kazanacaklardır.
Diğer yandan hekim bilimin gerektirdiği özeni ve ileri tıbbi teknikleri kullanmasına rağmen hasta şifa bulmamış olabilir. Hekim teşhis ve tedavi için gereken özeni göstermesine rağmen hastanın iyileşmemiş olması hekimin sorumluluğunu doğurmayacaktır. Bu sebeple hekimlik sözleşmesinde sonuç garantisi olamayacağından bu yönü ile hizmet sözleşmesinden ayrılmaktadır.
Ayrıca hekimliğin başlı başına bir uzmanlık alanı olduğu düşünüldüğünde hekimin kural olarak sadakat ve özen yükümlülüğüne aykırı düşmeyecek ölçüde hastadan bağımsız olarak kararlar alarak uygulayabilmesi de vekalet sözleşmesi görüşünün diğer bir dayanağıdır. Hekimlik sözleşmesinin sona ermesi de vekalet sözleşmesinin sona ermesi ile benzerlik arz etmektedir. Bu kapsamda sözleşmeden cayma ve azil her zaman mümkündür. Ancak hekimin ret ve istifa hakkını kullanırken hem tıbbi etik kuralları hem de iyi niyet ve dürüstlük kuralları ile bağlı olduğu aşikardır. Zira hekim acil bir hastayı ret hakkını, o yerde tedavi uygulayacak başka bir hekimin bulunmaması durumunda kullanamayacaktır. Hekimin teşhis ve tedavi etme işlemi, mesleğinin açık bir gereği olduğundan kendisine yöneltilmiş bir hekimlik sözleşmesine yönelik icabı derhal reddetmediği sürece sözleşme kurulmuş sayılacaktır. (TBK md. 503). Hasta ile hekim arasındaki sözleşme şekle tabi olmayıp, hekimin hastayı tedavi etmek için gerekli işlemlere başlaması veya hastanın hekimin muayenehanesine gitmesi ile vekalet sözleşmesi niteliğindeki hekimlik sözleşmesi fiilen kurulmuş olacaktır.
Ayrıca Yargıtay bazı kararlarında hasta ile hekim arasındaki sözleşmenin vekalet sözleşmesi olduğu ayrıca bu ilişkinin tüketici ilişkisi olduğunu vurgulamıştır. Başka bir kararında ise hekim ile hasta arasındaki vekalet sözleşmesine ilişkin uyuşmazlıkların tüketici ilişkisi kapsamında değerlendirilemeyeceğine hükmetmiştir. Kök ise bir kan nakli ile kandaki hastalığın hastaya geçmesi durumunda kanın bir mal sayılamayacağını ifade ederek bunun tüketici kapsamında bir mal sayılamayacağı, bu öneklerin çoğaltılabileceği bu sebeple hasta ile hekim arasındaki ilişkinin ise tüketici ilişkisi olarak kabul edilmesinin mümkün olmadığını kabul etmektedir. Kanaatimizce bu yaklaşım hatalıdır. Zira asıl konu, kanın, dokunun vs. mal olup olmadığıdır değildir. Hekim kan naklinde bir kan satımı yapmamaktadır. Hekim burada hastanın bünyesine uygun sağlıklı kanı hastaya nakil etme edimi altına girmekte ve bu nakil işlemi sırasında ise bilimsel kurallara riayet etmesi gerekmektedir. Bu hukuki ilişkide hastanın ticari ve mesleki kaygıyla hareket etmediği açıktır. Bu yönüyle hasta ile hekim, özel hastane ile hekim arasındaki uyuşmazlıkların Tüketici Mahkemesi’nde görülmesi gerekmektedir.

a.2.Hizmet Sözleşmesi Görüşü

Hizmet sözleşmesi, TBK md. 393’ te “Hizmet sözleşmesi, işçinin işverene bağımlı olarak belirli veya belirli olmayan süreyle iş görmeyi ve işverenin de ona zamana veya yapılan işe göre ücret ödemeyi üstlendiği sözleşmedir.” şeklinde tanımlanmıştır. Hizmet sözleşmesinde iş görme edimi, önceden belirlenmiş bir gereksinimin yerine getirilmesi için maddi veya fikri bir görevi ifade etmektedir. Ayrıca hizmet sözleşmesinde işçi iş görme edimini işverene belirli veya belirsiz bir süre olarak vadettiğinden işçi ile işveren arasındaki ilişki sürekli bir borç ilişkisidir. Hizmet sözleşmesi, diğer iş görme sözleşmelerinden işverene bağımlı olarak yapılmasından dolayı ayrılmaktadır. İşverenin talimat verme yetkisi bağımlık unsurunun somut halidir. Hizmet sözleşmesi her zaman bir ivaz karşılığında yapılır, aksi halde söz konusu sözleşme vekalet sözleşmesi olabilir.
Alman hukukunda hekimlik sözleşmesine konu edimlerin her zaman hekim tarafından bir ücret karşılığından yapıldığından hekim ile hasta arasındaki sözleşmenin niteliğinin hizmet sözleşmesi olduğu kabul edilmektedir. Ancak hasta ile hekim arasında bağımlılık unsuru olmadığından hizmet sözleşmesinden bahsedilemeyecektir. Hekim, hastaya tedavi için hangi ilaçların alınması gerektiği, hangi egzersizlerin nasıl yapılacağı noktasında talimatlar vermektedir, bu bağlamda hasta hekime bağımlı konumda bulunmaktadır. Diğer yandan hekime başvuran hastanın tedavisinin hekimce belirlenecek bir süre ile kısıtlanması da mümkün değildir. Bu haliyle de hasta ile hekim arasındaki sözleşmenin hizmet sözleşmesi olduğu kabul edilemeyecektir. Ancak hekimin özel bir hastaneye bağlı olarak faaliyet göstermesi durumunda ise aradaki ilişki için hizmet ilişkisinin varlığından söz etmek mümkündür. Yargıtay işyeri hekimliğinde işveren ile hekim arasındaki sözleşmenin hizmet sözleşmesi olduğuna karar vermiştir.

a.3. Eser Sözleşmesi Görüşü

Eser sözleşmesi, bir tarafın bir sonuç meydana getirmeyi taahhüt ettiği, diğer tarafın bunun karşılığında bir ücret ödemeyi üstlendiği sözleşmedir (TBK md. 470). Eser sözleşmesi, taşınır veya taşınmaz bir mal meydana getirmeyi kapsayacağı gibi maddi varlığı olmayan sonuçları kapsayabilecektir. Bir metnin tercümesinin yapılması, özel bir gereksinime binaen bilgisayar programı yazılması, inşaat projesinin çizilmesi maddi varlığı olmayan eser olarak nitelendirilmektedir.
Tedavi sözleşmesinde hekim tarafından sonucun garanti edilmesi mümkün olmadığından hasta ile hekim arasındaki sözleşmenin eser sözleşmesi olarak kabul edilmesi mümkün değildir. Buna rağmen estetik amaçlı tıbbi müdahalelere ilişkin sözleşmeler, eser sözleşmesi olarak kabul edilmektedir. Onaran, hasta ile hekim arasındaki sözleşmede sonuç değil sonuca giden tedavilerin özenle yapılması garanti edilebileceğinden diş protezi gibi estetik amaçlı yapılan tedavi sözleşmelerinin eser sözleşmesi kabul edilemeyeceğini savunmaktadır. Şenocak, tıbbi müdahalenin niteliğinin ne olursa olsun vekalet sözleşmesi hükümlerine tabi olacağını belirtmektedir. Aral / Ayrancı, hekimlik sözleşmesine estetik müdahalelerin sağlık için tıbbi bir zorunluluk olduğu durumlarda vekalet sözleşmesinin, dış görünüşünü hastanın arzusuna uygun hale getirmek için yapılması halinde ise eser sözleşmesi hükümlerinin uygulanması gerektiğini ifade etmektedir. Petek de estetik cerrahın sözleşme ile yeni bir eser ortaya koyma, var olan şeyin düzeltilmesi gibi bir sonuç taahhüdü altına girdiğini, müdahale sırasında hekimden bağımsız sebeplerle istenilen sonucun doğmaması durumunun ise hekimlik sözleşmesinin eser sözleşmesi olduğu gerçeğini değiştirmeyeceğini savunmaktadır.
Yargıtay ise estetik amaçlı yapılan sözleşmelerin eser sözleşmesi olduğunu kabul etmektedir. Başka bir kararda da burun estetiği açısından yapılan bir tedavi sözleşmesinin de eser sözleşmesi mahiyetinde olduğuna karar vermiştir.
Kanaatimizce estetik amaçlı yapılan tıbbi müdahalelerde hekimlerin bir sonuç taahhüt etmesi mümkün değildir. Zira her tıbbi müdahalede hekimden bağımsız olarak birtakım endikasyonların gelişmesi durumunda taahhüt edilen sonucun ortaya çıkmaması ihtimali her zaman bulunmaktadır. Bu bakımdan estetik amaçlı tıbbi müdahalelerde dahi eser sözleşmesi hükümlerinin uygulanması mümkün değildir.

a.4.Sui Generis Sözleşme Görüşü

Sui Generis sözleşme, kanunda tanımlanmayan unsurları bakımından yeni bir oluşumu yansıtan ve unsurları arasında özgün bir bağlılık olan sözleşme olarak tanımlanabilir. Bu sözleşmenin içerdiği unsurlar kısmen veya tamamen kanundaki sözleşme türlerinde mevcut değildir. Sui generis sözleşme, isimsiz sözleşmelerin bir türüdür. Sui generis sözleşmeler ihtiyaca binaen ortaya çıktığından bu sözleşmelerin nasıl tamamlanacağı, hangi hükümlere tabi olacağı veya yorumlanacağı ciddi bir problem oluşturmaktadır.
Bu sözleşmelere tek satıcılık, garanti, sulh, yönetim sözleşmesi örnek olarak verilebilir.
Hasta ile hekim arasındaki sözleşmenin, güven unsurunun ön plana çıktığı, sözleşme taraflarının doğal olarak eşit olmadığı, sözleşme sonuçlarını hastanın bedeninde gösterdiği hususları birlikte göz önüne alındığında sui generis bir sözleşme olduğu sonucuna varılabilir. Ancak böylesine önemli sonuçları olan sözleşmelerin sadece borçlar hukuku genel hükümlerinden, iyi niyet ve teamül kurallarında yararlanılarak yorumlanması, tamamlanması mümkün olmadığı gibi çıkacak uyuşmazlıkların sağlıklı bir şekilde çözümü mümkün değildir. Bu sebeple hasta ile hekim arasındaki sözleşme ilişkisini sui generis sözleşme olarak kabul etmek mümkün değildir.

Haksız Fiil İlişkisi

Hasta ile hekim veya hastane arasında bir sözleşme bulunmadığı ve vekaletsiz iş görme hükümlerinin uygulanamayacağı durumlarda hasta ile hekim arasında haksız fiil ilişkisi bulunmaktadır. Hekimin sözleşme gereğince yapmış olduğu tıbbi müdahale neticesinde bir zarar meydana gelmişse bu aynı zamanda haksız fiildir. Bu durumda sözleşmeden doğan sorumluluk ile haksız fiil sorumluluğu yarışır ve bu halde seçim hakkı davacı hastanındır. TBK md. 60 “Bir kişinin sorumluluğu, birden çok sebebe dayandırılabiliyorsa hâkim, zarar gören aksini istemiş olmadıkça veya kanunda aksi öngörülmedikçe, zarar görene en iyi giderim imkânı sağlayan sorumluluk sebebine göre karar verir.” şeklindedir. Hasta tarafından bu durumda bir seçim yapılmaması durumunda hakim en iyi giderim olanağı sağlayan hükümleri uygulayacaktır.

Hekim ile hasta arasında haksız fiil ilişkisinin kurulabilmesi için hekimin aktif veya pasif bir fiili, bu fiilin hukuka aykırı olması, söz konusu fiil ile maddi veya manevi bir zararın ortaya çıkmış olması, hekimin kusurlu davranışı, hukuka aykırı fiil ile zarar arasında uygun illiyet bağının bulunması gerekmektedir. Hekimin sorumluluğunun haksız fiile mi yoksa sözleşmeye dayandığının tespiti kusurun ispat yükünün belirlenmesi, zamanaşının tespiti ve yardımcı kişilerin sorumluluk esaslarının belirlenmesi için önem arz etmektedir.

Vekaletsiz İş Görme İlişkisi

Açık bir vekalet ilişkisi olmamasına rağmen iş gören kimsenin iş sahibinin menfaatine ve varsayılan iradesine göre iş görmesi durumunda vekaletsiz iş görme söz konusu olacaktır (TBK md. 526). Doktrinde vekaletsiz iş görme, iş sahibinin menfaatine görülmesi durumunda gerçek vekaletsiz iş görme, vekaletsiz iş görenin iş sahibi lehine değil sırf kendi menfaatine iş görmesi durumunda gerçek olmayan vekaletsiz iş görme şeklinde ikiye ayrılmaktadır. Gerçek vekaletsiz iş görmede, iş sahibinin yararına onun gerçek veya varsayılan amacına göre hareket edilmesi söz konusudur. Gerçek olmayan vekaletsiz iş görmede iş gören kişi başkasına ait işi bilerek veya bilmesi gerektiği halde kendisine bir menfaat çıkarmak uğruna yapmasıdır.
Hasta Hakları Yönetmeliğinin md. 24/5, “Tıbbi müdahale sırasında isteğini açıklayabilecek durumda bulunmayan bir hastanın, tıbbi müdahale ile ilgili olarak önceden açıklamış olduğu istekleri göz önüne alınır.” şeklindedir. Bu hükümde hastanın rızasını açıklayamayacağı durumda hekim ile hasta arasında vekaletsiz iş görme ilişkisinin kurulabileceği düzenleme altına alınmıştır.
Hastanın sağlığına kavuşması için yapılan tıbbi müdahalenin hastanın iradesine dayanmaması durumunda hasta ile hekim arasında vekaletsiz iş görme ilişkisi kurulduğu söylenecektir. Bilinci kapalı bir hastaya hekimin tıp kuralları çerçevesinde müdahalede bulunması bu duruma somut bir örnek olarak verilebilir. Hekimin hayati tehlikesi olan bir hastaya onun menfaatine tıbbi müdahalede bulunması gerçek bir vekaletsiz iş görme iken, hastanın açık olarak yasaklamasına veya durum ve halden hekimin tıbbi müdahalede bulunmaması gerekmesine rağmen hekimin müdahalede bulunması ise gerçek olmayan vekaletsiz iş görmedir.
Hasta Hakları Yönetmeliği’nin md. 24/7’ye göre acil bir durumda hastanın organını kaybetmesi ihtimali durumunda hastanın menfaatine olarak müdahalede bulunulması da hasta ile hekim arasında vekaletsiz iş görme ilişkisi doğmasına sebebiyet vermektedir.
Bir ameliyat esnasında beklenmeyen bir durum nedeniyle hastanın onanımın alınmadığı başka bir hayati müdahale yapılması halinde vekaletsiz iş görme hükümleri gündeme gelecektir. Diğer bir ifade ile hastanın açık rızası ile ameliyata başlanmasına rağmen hastanın sağlığı açısından hasta ile hekim arasında kararlaştırılan müdahalenin sınırlarının hastanın menfaatine aşılması durumunda da hasta ile hekim arasında gerçek vekaletsiz iş görme ilişkisi meydana gelmektedir. Bu durum genellikle hastanın bilincinin kapalı veya anestezi etkisinde olması nedeniyle iradesini yansıtamayacak olması halinde ortaya çıkmaktadır.
Acil durumlarda hasta ve hekim arasında vekaletsiz iş görme ilişkisi, hastanın hekime veya sağlık merkezine getirilmesi, hekimin hastanın bulunduğu yere gitmesi, hekimin tesadüfen acil durumda bulunan hastaya müdahale edecek yerde bulunması ile kurulmaktadır.
Acil durumlarda hastanın açık rızası alınmadan yapılan müdahalelerin gerçek vekaletsiz iş görme kapsamında değerlendirilebilmesi için söz konusu tıbbi müdahalenin hastanın varsayılan iradesine uygun olması gerekmektedir. Ayrıca hekim hastanın ağır bir zarar uğramaması için tıbbi müdahalede bulunmuşsa sorumluluğunun daha hafif olarak belirlenmesi mümkün değildir; zira insan sağlığının söz konusu olduğu bu hallerde hekimin her şekilde özenli davranması gerekmektedir.
Hekim ile hasta arasındaki sözleşmenin dışına çıkılarak bir takım tıbbi müdahalenin yapılabilmesi için gecikme nedeniyle doğacak riskler nedeniyle hastanın rızasının alınamaması, ölüm tehlikesi dışında hayati organların alınmıyor olması, hastanın rıza gösterdiği tıbbi müdahaleden daha fazla risk taşımaması şartlarının bir arada bulunması gerekmektedir.

d. Culpa In Contrahendo İlişkisi

Culpa In Contrahendo, sözleşme görüşmelerindeki kusur anlamına gelmektedir. Başka bir ifade ile kurulacak sözleşmenin tarafları veya yardımcılarının karşı tarafa vermiş olduğu zarardan sorumluluk olarak tanımlanmaktadır. Culpa In Contrahendo sorumluluğunun temelini dürüstlük kuralı oluşturmaktadır. Culpa In Contrahendo sorumluluğunun sınırlarının tespit edilmesi ise oldukça önemlidir. Zira bir kimsenin sözleşme serbestisi çerçevesinde, sözleşmeyi kurma gibi kurmama özgürlüğü bulunmaktadır. Bu kapsamda salt müzakerelere başlamak culpa in contrahendo sorumluluğunun doğmasına sebebiyet vermeyecektir.
Culpa in contrahendo sorumluğunun doğması için birtakım şartların oluşması gerekmektedir. Sözleşmenin tarafları arasında düzenlenen davranış yükümlülüklerine veya dürüst davranış yükümüne aykırı hareket, zarar, zarar ile davranış arasında illiyet bağı ve kusur unsurlarının bir arada bulunması durumunda culpa in contrahendo sorumluluğu doğacaktır.
Tedavi sözleşmesinin kurulması aşamasında hekim ile hasta arasında dürüstlük kuralı temelli bir güven ilişkisi vardır. Sözleşme kurma niyeti olmaksızın sözleşme görüşmesinde bulunmak, sözleşme görüşmelerini haklı bir sebep olmaksızın yarıda bırakmak, karşı tarafa özensiz veya gerçeğe aykırı bilgi vermek culpa in contrahendo sorumluluğuna somut birkaç örnek olarak verilebilir. Sözleşme görüşmelerindeki borç ilişkisi asıl edim yükümlülüğünden bağımsız henüz asıl edim yükümlüğü doğmadan önce tarafların sözleşmenin kurulması için iletişime geçtikleri aşamada ortaya çıkan bağımsız bir borç ilişkisidir.
Hekim ile hasta arasında da culpa in contrahendo ilişkisinin varlığını kabul etmek gerekir. Zira hekimin hastayı uzmanı olmadığı bir konuda tedavi edebileceğini söyleyerek oyalaması, hastayı gerek olmayan bir cerrahi müdahaleye ikna edebilmek adına sağlık durumuyla alakalı olarak yanıltıcı bilgiler vermesi hekimin culpa in contrahendo sorumluluğunun doğmasına sebebiyet verecektir. Bu gibi durumlarda hastanın bir zararının doğması, zarar ile zararı oluşturan eylem arasında uygun illiyet bağının bulunması, hekimin kusurlu olması, hekim açısından tazminat borcu doğuracaktır.
Culpa in contrahendo sorumluluğuna, haksız fiil hükümlerinden ziyade, sözleşme öncesi gerçekleşen bir güven ilişkisi olduğundan sözleşmeye aykırılık hükümlerinin kıyasen uygulanması gerekmektedir.

3. Kamu Hastanelerinde Çalışan Hekim İle Hasta Arasındaki İlişkinin Hukuki Mahiyeti
Hekimin herhangi bir hastanede hizmet sözleşmesi ile çalıştığı durumda hasta ile hekim arasında bir sözleşme ilişkisi bulunmamakta olup, hasta özel hastane ile sözleşme yapmaktadır. Bu durumda hekim ile hasta arasında haksız fiil ilişkisi doğmaktadır.
Yargıtay 2001 yılında vermiş olduğu bir kararında kamu kurumunda çalışan hekim ile hasta arasında ikili bir ilişkinin kurulduğunu, ilk ilişkinin kamusal bir ilişki olduğu, ikinci ilişkinin ise; hekimin tıbbi müdahalede bulunduğu esnada kamu hukuku kuralları ile bağlı olmadığı tıp biliminin esas ve yöntemleri ile hareket ettiği bu sebeple hekim ile hasta arasında hekimin memur olup olmadığına bakılmaksızın sözleşmesel bir özel hukuk ilişkisi olduğu vurgulanmıştır.
Canbolat ise Yargıtay’ın bu yaklaşımını eleştirmiştir. Yazara göre, kamu hastanesinde çalışan hekim kamu personeli statüsündedir, bu bakımdan hasta ile hukuki ilişki hastane yönetimi tarafından kurulmaktadır, aynı zamanda hasta ile idare arasında da sözleşmesel bir ilişki değil kamusal bir ilişki kurulmaktadır. Kanımızca da yazarın görüşü yerindedir. Zira kamu hastanesinde çalışan hekim ile hasta arasında sözleşmesel bir ilişkinin varlığının kabulü mümkün değildir.
Kamu hastanesinde çalışan hekim ile hasta arasında yine haksız fiil ilişkisi şartlarının oluşması durumunda da ise vekaletsiz iş görme ilişkisinin olabileceği gözden kaçırılmaması gereken bir diğer husustur. Kamu hastanesinde çalışan hekim ile hasta arasında vekaletsiz iş görme ilişkisi ve haksız fiil ilişkisi kurulduğu durumda, hasta veya kanuni temsilcileri hekimin kişisel kusuru bulunması durumunda idare aleyhine tam yargı davası açabileceği gibi hekim aleyhine adli yargıda dava açılabilecektir.
Diğer yandan kamu hastanesi ile hasta arasında bir sözleşme ilişkisi kurulmamakta, kamu hizmeti ilişkisi kurulmaktadır. Bu bakımdan kamu aleyhine açılacak davaların ise idare hukuku kurallarına tabi olduğu açıktır.

4. Sonuç
Hekim ile hasta arasındaki hukuki ilişkinin mahiyetinin belirlenmesi, tarafların hak ve borçlarının tespiti, hekimin sorumluluğunun kaynağı, olası bir uyuşmazlıkta ispat külfetinin belirlenmesi bakımından önemlidir. Hekim ile hasta arasındaki ilişki çoğu zaman sözleşmeye dayalı olarak meydana gelmekle birlikte, haksız fiil ilişkisi, culpa in contrehendo ilişkisi veya vekaletsiz iş görme ilişkisi şeklinde sözleşme dışı ilişkisi de meydana gelmektedir.
Sözleşme ilişkisinin niteliğini belirlenmesi açısından birçok görüş bulunsa da Türk hukukunda hasta ile hekim arasındaki sözleşmenin vekalet sözleşmesi niteliğinde olduğu yönündeki görüş baskındır. Yargıtay ise güzelleştirme amaçlı estetik müdahaleleri, eser sözleşmesi kapsamında değerlendirirken, sağlık için gerekli olan teşhis ve tedavilere ilişkin sözleşmeleri vekalet sözleşmesi olarak kabul etmektedir. Ayrıca hekim ile hasta arasında sözleşme ilişkisinin mevcut olmadığı durumlarda vekaletsiz iş görme ilişkisi vardır. Hasta ile hekim veya hastane arasında bir sözleşme bulunmadığı ve vekaletsiz iş görme hükümlerinin uygulanamayacağı durumlarda hasta ile hekim arasında haksız fiil ilişkisi bulunmaktadır. Ayrıca hasta ile hekim arasında sözleşme öncesi görüşmelere dayalı olarak güven temelli bir ilişki meydana gelmektedir. Bu ise culpa in contrahendo sorumluluğuna dayalı ilişki olarak isimlendirilebilecektir. Hekimin hastayı uzmanı olmadığı bir konuda tedavi edebileceğini söyleyerek oyalaması, hastayı gerek olmayan bir cerrahi müdahaleye ikna edebilmek adına sağlık durumuyla alakalı olarak yanıltıcı bilgiler vermesi hekimin culpa in contrahendo sorumluluğunun doğmasına sebebiyet vermektedir.
Kamu hastanesinde çalışan hekim ile hasta arasında ise sözleşmesel bir ilişkiden ziyade kamusal bir ilişki meydana gelmektedir. Ayrıca kamu hastanesinde çalışan hekim ile hasta arasında haksız fiil ilişkisi veya vekaletsiz iş görme ilişkisi de meydana gelir. Hastanın zarar görmesi durumunda tazminat davalarının hastane (bakanlık) aleyhine idari yargıda açılması gerekmektedir. Ancak hekimin kişisel kusurunun ön plana çıktığı durumlarda hekim aleyhine adli yargıda da dava açılabilecektir.

                                                                                                                                                        Av. Sefa Berat KARABAĞ

KAYNAKÇA

ABİK Yıldız, “Doktorun Sorumluluğunda Şans Kaybı : İyileşme Şansının Kaybı”, Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, Cilt: 54, Sayı: 3, Eylül 2005
ARAL Fahrettin / AYRANCI Hasan, Borçlar Hukuku Özel Borç İlişkileri, 11. Baskı, Yetkin Yay. Ankara 2015
ATABEK Reşat / SEZEN Merih, “Hekimin Mesuliyeti”, İstanbul Barosu Dergisi, Sayı 2, İstanbul 1954
ATLAN KAZAN Hülya, “Gerçek Olmayan Vekâletsiz İş Görme”, Sakarya Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, Cilt: 2, Sayı: 2, Aralık 2014
BULUT Uğur, “Sözleşme Görüşmelerinden Doğan Sorumlulukta Tüketici Mahkemelerinin Görevine İlişkin Bir Yargıtay Kararı İncelemesi”, Ankara Barosu Dergisi, 2012 / 2
CANBOLAT Ferhat, “Kamu Hastanesinde Yapılan Tıbbi Müdahalede Hekimin Özel Hukuktan Doğan Sorumluluğunun Dayanağı”, Türkiye Barolar Birliği Dergisi, (2009)
ÇELİK Nuri / CANİKLİOĞLU Nurşen / CANBOLAT Talat, İş Hukuku Dersleri, Beta Yay. 29. Bası, İstanbul 2016
DEMİR Mehmet, “Hekimin Sözleşmeden Doğan Sorumluluğu”, Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, Cilt: 57, Sayı: 3, Eylül 2008
ERÇELTİK Eman, Özel Sağlık Kurum ve Kuruluşlarının Tıbbi Müdahaleden Doğan Hukuki Sorumluluğu, Dokuz Eylül Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, 2011 ( Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi )
GÜMÜŞ Mustafa Alper, Borçlar Hukuku Özel Hükümler, İstanbul 2012
GÜMÜŞ Mustafa Alper, Borçlar Hukuku Özel Hükümler, Vedat Kitapçılık, Cilt – I, 3. Bası, İstanbul 2013
IŞINTAN Pelin, “Sözleşme Müzakareleri”, Galatasaray Ün. Sos. Bil. Ens. Yayınlanmamış Doktora Tezi, 2009
İNAL Hamdi Tamer, “Sağlık Hukukunda
Vekâletin Gereği Gibi İfası”, Terazi Hukuk Dergisi, Cilt: 11, Sayı: 119, Temmuz 2016
KARAKURT Hakan,  “Culpa in Contrahendo”, İstanbul Barosu Dergisi, Cilt: 86, Sayı: 4, Temmuz 2012
KAYA Mine, “Hekimin Aydınlatma Yükümlülüğü ve Kişilik Hakkı ile İlişkisi”, TAAD, Cilt:1,Yıl:3, Sayı:8 (20 Ocak 2012)
KAYA Mine, “Hekimin Hastayı Aydınlatma Yükümlülüğünden Doğan Tazminat Sorumluluğu”, TBB Dergisi, 2012
KÖK Ahmet Nezih, “Hekim - Hasta İlişkisi Tüketici Hukuku Anlayışı İle Bağdaşır Mı?”, Uyuşmazlık Mahkemesi Dergisi, Sayı: 5
KURŞAT Zekeriya, İnşaat Sözleşmesi, Filiz Kitabevi, İstanbul 2017
OKTAY Sahibe, “İsimsiz Sözleşmlerin Geçerliliği, Yorumu ve Boşluklarının Tamamlanması”, İHFM, Cilt: LV, 1996
ONARAN Bilge, “Hastalık Hakları”, Yeditepe Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, Cilt: 1, Sayı: 2, Aralık 2004

ÖZDEMİR Hayrunnisa, “Hekimin Hukuki Sorumluluğu”, Erciyes Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, Cilt: 11, Sayı: 1, Haziran 2016
ÖZER Oktay, “Hasta ile Hekim Arasındaki İlişkinin Hukuksal Niteliği”, İstanbul Barosu Dergisi, Cilt: 91, Sayı: 3 Mayıs 2017
ÖZPINAR Berna, Tıbbi Müdahalede Kötü Uygulamanın Hukuki Sonuçları, Ankara Barosu Yay. Ankara 2007
PETEK Hasan, “Güzelleştirme Amaçlı Estetik Ameliyatlardan Kaynaklanan Hukukî Sorumluluk”, Dokuz Eylül Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi Cilt: 8, Sayı: 1, 2006
REYHANİ YÜKSEL Sera, Hekimin Vekâletsiz İş Görmeden Doğan Sorumluluğu, Mehmet Akif Aydın’a Armağan, Yıl 2015, Sayı 2, Cilt 21
SADİ Selin, “Hekimlik Sözleşmesinin Hukuki Niteliği”, Mersin Barosu Dergisi, Eylül 2018
SEÇER Öz, “Hekimin Hukuki Sorumluluğu”, Maltepe Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, Cilt: 12, Sayı: 1, Haziran 2013
ŞAHİN Musa Furkan, “Hekimin Gerçek Vekâletsiz İş Görmeden Kaynaklanan Sorumluluğu”, ASBÜ Hukuk Fakültesi Dergisi (2019/1),
ŞENOCAK Zarife, “Küçüğün Tıbbî Müdahaleye Rızası”, Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, Cilt: 50, Sayı: 4, Aralık 2001
TUNÇOMAĞ Kenan / CENTEL Tankut, İş Hukukunun Esasları, Beta Yay. 7. Bası, İstanbul 2015
YAVUZ İPEKYÜZ Filiz, “Hekimin Tazminat Sorumluluğu”, Dicle Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, Cilt: 20, Sayı: 33, Kasım 2015
YÖRDEM Yılmaz, “Hekimin Hatalı Tıbbi Uygulamaya Bağlı Hukuki Sorumluluğu”, TAAD, Yıl: 11, Sayı: 39 (Temmuz 2019)