Bize Ulaşın

İnançlı İşlem

  1. Ana Sayfa
  2. Yayınlarımız
  3. İnançlı İşlem
İnançlı İşlem

                                                 

  1. TANIMI

 

Roma hukukunda “fiducia” olarak anılan inançlı işlemler, günümüze dek varlığını sürdürmüştür[1]. İnançlı işlem “İnananla inanılan arasında yapılan, onların hak ve borçlarını belirleyen, inançlı işlemin sona erme sebeplerini ve devredilen hakkın inanılan tarafından inanana geri verme şartlarını içeren borçlandırıcı bir işlemdir.”[2] şeklinde tanımlanabilir.   

  1. UNSURLARI

İnançlı işlemler, inanç sözleşmesi ve tasarruf işlemi olmak üzere iki unsurdan meydana gelmektedir[3]. İnanç sözleşmesi, bir kimsenin (inananın), mülkiyet veya alacak hakkını, belirli bir süre veya amaçla inanılana geçirmeyi, süre dolunca veya amaç gerçekleşince, inanılan, inanç anlaşmasına göre, mülkiyeti veya alacak hakkını tekrar inanana devretme borcunu üstlendiği sözleşmedir. İnanç sözleşmesi tarafların hak ve borçlarını düzenleyen bağımsız bir sözleşmedir. Aynı zamanda inanç sözleşmesi mülkiyetinin devrinin hukuki sebebini teşkil eder[4].

Tasarruf işlemi ise  malvarlığında yer alan bir hakkı doğrudan etkileyerek hakkı devreden, sınırlayan, sona erdiren ve hakkın içeriğini değiştiren hukukî işlemdir. İnançlı işlemin bir unsuru olan tasarruf işlemi, inançlı devir olarak da adlandırılmaktadır. Bu işlem inanç anlaşması uyarınca taraflardan birine ait bir hakkın diğerine geçmesini sağlayan bir devir işlemidir[5]. Devir işlemi, taşınmazlarda tescil talebi ve tescille, taşınırlarda ise ayni bir sözleşme ve zilyetliğin devri ve alacaklarda ise yazılı olarak düzenlenen alacağın devri beyanı ile gerçekleşmektedir[6].

 

 

 

 

  1. TÜRLERİ

Saf inançlı işlemler ve karma inançlı işlemler olarak ikiye ayrılmaktadır. Saf inançlı işlemler,  Sadece inananın faydasına yapılan ve inanılanın yararının olmadığı inançlı işlemlerdir[7]. Örneğin, bonosunu B’ye, borçludan tahsil etmesi amacıyla devrederse ve bu işlemden B’nin herhangi bir yararı olmazsa saf inançlı işlem gerçekleşmiş olur[8].

İnanılanın da yararının bulunduğu inançlı işlemlere, karma nitelikte inançlı işlem denir. Burada inanılan kişinin menfaati ağır basmaktadır[9]. Olağan teminat imkânlarını veya rehin hakkını yeterli görmeyen alacaklıların başvurmuş oldukları yaygın bir yol teminat amaçlı inançlı temliktir. Bu arada inanılan kimse rehin hakkının kendisine bahşettiğinden haktan fazlasına sahip olmaktadır.

Lex Commisoria, yasağı uyarınca rehin sahibi rehinli malın mülkiyetini kazanamamakta ancak mal paraya çevrildikten sonra alacağını alabilmektedir. Ancak inançlı temlikte başta alacaklı malın mülkiyetini elde etmektedir. Anlaşılacağı üzere teminat amaçlı temlik alacaklı için daha avantajlıdır, bu ise en tipik karma nitelikte inançlı işlemdir[10].

  1. İNANÇLI İŞLEMİN YAPILIŞ AMACI

Uygulamada inançlı sözleşmelerin amacını, bir sözleşmenin tarafı olduğunun üçüncü kişilerce veya diğer tarafça bilinmemesi istemek, teminat oluşturmak, alacaklıdan mal kaçırmak, kanunların elverişsiz hükümlerinden kaçınmak, bir alacağı tahsil etmek,  bir malvarlığının yönetimi gibi nedenler oluşturabilmektedir[11].

 

  1. İNANÇLI İŞLEMİN HÜKMÜ

İnanç sözleşmesi kapsamında inanılan malın mülkiyetini devren kazanmaktadır. Devirden sonra inanılan malik sıfatıyla mal üzerinde tasarruf yetkisini kullanacaktır. Ancak bu yetkiler, inanç sözleşmesi ile kısıtlanabilir. Doktrindeki görüşe göre; kısıtlanmasına rağmen inanılan yapacağı tasarruf işlemleri geçerli olacaktır. Ancak inanç sözleşmesine aykırılık meydana gelecektir. Başka bir ifade ile inanç sözleşmesi kapsamında devredilen malın mülkiyetinin bir üçüncü kişiye devredilmesi durumunda malın mülkiyeti üçüncü kişinin iyiniyetli veya kötü niyetli olmasından bağımsız olarak üçüncü kişiye geçecektir. İnanılan açısından yapılan tescil, yolsuz tescil olmadığından ve inanç sözleşmesi sadece taraflarını bağlayacağından kötü niyetli olduğundan bahisle inan tarafından açılacak tapu iptali ve tescil davası kabul görmeyecektir[12]. Başka bir ifade ile sözleşmeden kaynaklı talepler inanılana karşı ileri sürülebilecekken, üçüncü kişiye karşı ileri sürülemeyecektir.

Ancak Yargıtay 1. Hukuk Dairesinin Esas No: 2015/6583, Karar No: 2015/7863 sayılı kararı “… son kayıt maliki davalı A.'in de tüm dosya kapsamı, tanık beyanları ile, tarafların akrabası ve komşusu olduğu, inançlı işlem sonucu taşınmazın devredildiğini bilen ve bilmesi gereken kişi konumunda bulunduğu, dolayısıyla Türk Medeni Kanunu’ nun (TMK). maddesi anlamında iyi niyetli müktesip kabul edilemeyeceği kuşkusuzdur. Hemen belirtmek gerekir ki, Türk Borçlar Kanununun 97. maddesinde; "karşılıklı borç yükleyen bir sözleşmenin ifası isteminde bulunan tarafın, sözleşmenin koşullarına ve özelliklerine göre daha sonra ifa etme hakkı olmadıkça, kendi borcunu ifa etmiş ya da ifasını önermiş olması gerekir" hükmü öngörülmüştür. O halde, mahkemece, 24.1.2009 tarihli protokole konu edilen borcun miktarının anılan protokol ve icra dosyası da dikkate alınarak tespit edilmesi, belirlenen mablağı 6098 Sayılı Türk Borçlar Kanununun 97. maddesi hükmü gereğince mahkeme veznesine depo etmesi için davacıya önel verilmesi, böylece, anılan bedelin mahkeme veznesine depo edilmesi sağlandıktan sonra tapu kaydının iptali ve davacı adına tesciline karar verilmesi, açıklandığı şekilde belirlenen bedelin depo edilmemesi halinde ise davanın reddine karar verilmesi gerekirken yanılgılı değerlendirmeyle yazılı olduğu üzere hüküm tesisi isabetsizdir” şeklinde olup, taşınmazı inanandan devralan malik kötüniyetli ise adına yapılan tescilin iptaline karar verilmesi gerektiği yönünde karar verilmiştir.

İnanç sözleşmesinin konusunu oluşturan mal bir taşınmaz ise ve inanılan sözleşmede belirtilen şartlarda taşınmazın mülkiyetini geri inanana devretmezse, inanan inanılana karşı tescile zorlama dava açabilir. Söz konusu dava bir ayni dava değil bir şahsi hak davasıdır. Nitekim borcun kaynağı inanç sözleşmesidir[13].

 

 

 

  1. TAŞINMAZ SATIM SÖZLEŞMELERİNDE MUVAZAA ve İNANÇLI İŞLEM AYRIMI

İnanç sözleşmeleri, diğer tüm sözleşmelerde olduğu gibi muvazaa[14] ile sakat olabilir. Buna hukuken hiçbir engel bulunmamaktadır. Muvazaa bir işlemin içinde inanç sözleşmesi yapılamazken, inançlı sözleşme içerisinde muvazaa olanaklıdır[15].

Bir işlemin inançlı işlem olup olmadığı, tarafların iradelerine göre belirlenecektir. Eğer taraflar üçüncü kişileri aldatma kastı ile hareket ediyorlarsa söz konusu işlem muvazaalı olacaktır, değilse inançlı işlem olarak kabul edilecektir. Ayrıca taşınmazlara yönelik bir işlemin inançlı işlem olarak kabul edilmesi için yazılı olarak yapılması gerekmektedir. 

 

  1. İNANÇ SÖZLEŞMESİNİN İSPATI

Yargıtay 1947 tarih ve 20/6 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararı ile taşınmazlar için yapılan inançlı sözleşmelerin tapuda satım gösterilmesine rağmen geçerli olacağı, muvazaanın bulunmadığı ancak inanç anlaşmasının sadece yazılı şekilde ispat olunacağına karar verilmiştir.

Şayet, ispat külfeti kendisinde olan tarafın yazılı bir belgesi yok ise ancak taraflar arasında gerçekleştirilen mektup, banka dekontu, yazışmalar gibi birtakım belgeler var ise bunların delil başlangıcı sayılacağı ve iddianın her türlü delille kanıtlanmasının olanaklı hale geleceği sabittir. Şayet, delil başlangıcı sayılacak böylesi bir olgu da bulunmuyor ise iddia sahibinin son başvuracağı delilin karşı tarafa yemin teklif etme hakkı olduğu da şüphesizdir[16].

 

 

 

 

 

 

[1] Eren, Fikret, Borçlar Hukuku, 16. B., Ankara 2014, s. 365.

[2] Yargıtay 1. Hukuk Dairesi Esas No: 2005 / 13460, Karar No:  2005 / 13858.

[3] Antalya, O. Gökhan, Borçlar Hukuku, C.1, İstanbul 2016, s. 294.

[4] Yılmaz, Süleyman / Pınar, Hamdi, İnançlı İşlemlerin Muvazaalı İşlemlerle Karşılaştırılması Üzerine Bir Değerlendirme, Ankara Üni. Hukuk Fak. Dergisi, 68 (4) 2019, s. 964.

[5] Yılmaz/Pınar, s. 966.

[6] Yılmaz/Pınar, s. 966-967.

[7] Antalya, 296.

[8] Yılmaz/Pınar, s.969.

[9] Yılmaz/Pınar, s.969.

[10] Yılmaz/Pınar, s.969-970.

[11] Yılmaz/Pınar, s.970.

 

[12] Yılmaz/Pınar, s.971.

[13] Yılmaz/Pınar, s.972.

[14] Sözleşmenin hiç hüküm doğurmayacağı veyahut yapılmış olan sözleşmeden farklı bir sözleşmenin hüküm ve sonuçlarının doğması yönünde anlaşmasıdır.

[15] Yılmaz/Pınar, s.987.

[16] Yargıtay 1. Hukuk Dairesi Esas No: 2021/2312 Karar No: 2021/6406.